ROLLO MAY ’İN KENDİNİ ARAYAN İNSAN ’I
(Namıdiğer: İnsan tahlili)
Varoluşçu psikoterapinin tanıdık isimlerinden Rollo May’in Kendini Arayan İnsan adlı kitabı, ilk defa 1953 yılında“Man’s Search for Himself” adıyla yayımlanmıştır. Kitabın içeriğine bakıldığında, 1953’lerin Amerika’sından gelen modernizm esintilerinin yol açtığı güvensizlik ve anksiyete hallerinin, o yıllara nazaran günümüzde daha kuvvetli hissedilmekte olduğu fark edilecektir.
Yazar, önsözüne kitabın tamamını okumanız için gerekli motivasyonu sağlayacak bir cümleyle başlar: “Endişe çağında yaşamanın ender nimetlerinden biri, bizi kendimizin farkında olmaya zorlamasıdır.” Kitabı temel olarak üç bölüme ayıran May, birinci bölümde, modern insanın vaziyetini tasvir eder. İkinci ve üçüncü bölümlere ise bireyselleşerek ve bütünleşmeye doğru yol alarak kendilik bilincini kazanmayı detaylı bir şekilde anlatarak devam eder.
İlk bölümde May, modernizmin kaçınılmaz etkisi altındaki bireyin mevcut durumunu, yalnızlık ve endişe halleriyle tasvir eder. 20. yy.’ın ortasında insanlarının en büyük sorununun “boşluk duygusu” olduğunu öne sürer. Boşluk duygusuyla “insanların sadece ne istediklerini bilmemelerini değil, ne hissettiklerine dair de hiçbir fikirlerinin olmadığını” söyler. Bu içsel boşluk duygusunun da, insanın kendi hayatına yön verme, hayatını değiştirme ve etkileme gücünün olmadığına dair inancından kaynaklandığını savunur. Boşluk duygusuna paralel olarak bir diğer sorun, yalnızlık hissidir. Modern insanların çoğu için yalnızlık öyle güçlü bir tehdittir ki bu insanların büyük bir kısmı, yalnız kalma ihtimalinden dahi korkar. Bu durum, tek başına olmanın pozitif yanlarını görmelerine de engel olur. May, yalnızlık hissinin nedeni olarak iki etken göstermektedir. Bunlar; insanın birey olma deneyimini yalnızca başka insanlarla yaşarken deneyimlemesi ve toplumun sosyal kabul görmeye verdiği değer olarak söylenebilir. Bu nedenler ışığında, modern insan için ‘beğenilmemek’, ‘kaybetmiş olmaya’ eşittir. Bunların ardından May, “endişe” duygusuna uzunca değinir ve yaşadığımız yüzyılı “Endişe Çağı” olarak adlandırır. Endişeyi/kaygıyı¹ normal ve nevrotik olarak ikiye ayıran May, kitapta daha ziyade normal kaygıyı anlatır.
İlk bölümün ikinci kısmında May, biz okuyucularını hastalığımızın kökenine, neden ve nasıl ortaya çıktığına dair fikirlerini, kendi birikimlerine dayanarak sıralar. Modern insanın hastalığına yol açan bu etkenleri “toplumsal değerlerin içinin boşalmış olması, benlik bilincinin yitirilmesi, kişisel iletişim dilimizin yitirilmesi, tabiat ile insan arasındaki bağın kopması, trajedi hissinin yitirilmesi” olarak beş temel kategoride inceler. Kitabın devamında da bu etkenlere atıfta bulunur. Bölümün sonunda, bahsedilen etkenlerin arasında sıkışıp kalan ve yaşadığı çağdan muzdarip insanlar olarak bizlere düşen görevlerin olduğunu söyler. Bunlar; kendi içimizdeki gücü ve bizi bütünlüğe ulaştıracak kaynakları keşfetmenin gerekliliğidir. Kitabın kalan iki bölümünde de bu görevleri ele alır.
__________________________
¹ Kitabın orijinalinde “anxiety” olan kavram, kitabın tümünde, endişe olarak tercüme edilmiş fakat “anxiety” kavramını, bilhassa varoluşçuluk akımının değindiği konuları kapsayan bu kitap için “kaygı/anksiyete” olarak çevirdiğimizde, anlatılmak istenenlere daha uygun düştüğü kanısındayım.
Bu görevlerden ilkini “bireyselliğin yeniden keşfi” olarak adlandıran May, ikinci bölümde bireyin kendi iç dünyasını nasıl keşfedeceğine dair fikirlerini açıklar. Benlik bilincine ve kendi kendinin farkında olmaya dair ipuçlarını bu bölümde verir. Benlik bilincini, “kendini sanki dışarından görebilme yetisi” olarak açıklar. Bu bilincin insanı diğer canlılardan ayırdığına dikkat çeker. Bu bilincin sosyal etkileşimler vasıtasıyla geliştiğini ve benlik bilinci sayesinde insanın empati kurabilme becerisi kazandığını söyler. Ancak, kişinin bu “kendi olma” deneyimini sadece başkalarıyla beraberken değil, kendisiyle bir başınayken de deneyimlemeyi öğrenmesi gerekmektedir. O meşhur “Kırkayak”² hikâyesinden alınan mesajı eleştirir. Bu hikâyenin doğru mesajını şöyle ifade eder: “Olanlara bir de yaptıklarınıza dair farkındalığınız arttığında bakın.”
Kendini deneyimlemenin ilk adımı, kendi hislerini/duyumlarını doğru tanımlamak diğer bir deyişle o anda hissettiklerimizin ne olduğunu bilmektir. Burada kullanılan dil önemlidir. “Bedenim, elim, ayağım hissediyor” ifadesi yerine “Ben hissediyorum” şeklinde söylenmesi gerektiğini öneren May, böylelikle bedeni ötekileştirmenin/nesneleştirmenin önüne geçildiğine dikkat çeker. İkinci adım, kişinin ne istediğini bilmesidir. İsteme ve hissetme, içinde bulunulan konum ve zamanın biricik parçası olduğundan, anda olmayı da sağlar. Üçüncü adım ise bilinçaltının farkında olmaktır. Bilinçaltımız, bize bizimle ilgili bilgiler sunan bir bilgedir ancak çoğumuz bu bilgeliğin gücünden yeteri kadar faydalanamayız. Rüyalarımızın, bastırdığımız arzuların ve yaşadığımız çelişkilerin bize anlatmak istediği o kadar çok şey vardır ki işte, kendi olma deneyiminin nihai adımı, bilinçaltının farkında olmaktır.
Kısacası, kendini keşfetmenin adımlarını şöyle sıralayabiliriz:
- Şu anda ne hissediyorum?
- Şu anda ve uzun vadede ne istiyorum?
- Bilinç dışımdan gelen mesajlar neler?
Kitabın son bölümünü “bütünleşmenin hedefleri” olarak adlandıran May, bu bölümde ise özgürlük, yaratıcı bilinç, cesaret ve zamanı aşma konuları üzerinde durur.
İlk olarak özgürlüğü insanın kendi gelişiminde rol oynaması(aktif olması) yani kendi kendisine şekil verme kapasitesi olarak tanımlar. “Özgürlük” der, “kendi kendine ortaya çıkmaz; elde edilir.” Ayrıca, öz-farkındalığı yüksek kişinin daha fazla özgür olabileceğini savunur. Kişinin özgürlüğü elinden alındığında ortaya çıkan nefret ve kırgınlık gibi yıkıcı duygulara odaklanır. Bu yıkıcı duyguları yapıcı forma dönüştürerek onlardan kurtulabileceğimizi söyler. Özgürlüğün yeniden elde edilebilmesi için nefret ve kırgınlığın motivasyon olmasını öneren May, ilk adımın kimden veya neyden nefret ettiğini bilmek olduğunu belirtir. Nefret ve kırgınlıklarımızla açık bir şekilde yüzleşemediğimizde ise bu duyguların kendine acıma duygusuna dönüşebileceğine dikkat çeker.
Yaratıcı bilinç konusunda, insanın din ve yaratıcı ile ilişkisine odaklanır. Dinin, kişiye hayatın anlam ve değerine olan güveninden beslenen bir enerji sağlayıcı etkisi olduğunu belirtir. Ancak dinin, nevrotik kullanımlarının bulunduğuna da işaret eder. Örneğin, kişinin din ya da Tanrı ile ilişkisi, kendi yalnızlığı ve kaygısıyla yüzleşmesine ket vurabilir. Dehşet ve yalnızlık anında Tanrı’ya sığınma bir ‘kaçınma’ işlevi görebilir. Yazar, buna ek olarak: “Yalnızlığın üstesinden gelebilmek ancak yalnızlığın cesurca kabullenilmesiyle mümkündür.” ifadesini kullanır.
___________
² Ormanda yaşan bir kırkayağa, diğer hayvanlar nasıl yürüdüğünü sorar. Bunun üzerine düşünüp yürümeye çalışan kırkayak, bir daha asla eskisi gibi yürüyemez.
May’in sıradaki konusu cesarettir. Kendi olmanın “cesaret” gerektirdiğini söyler. Cesareti, “özgürlüğe eriştikçe ortaya çıkan kaygıyla yüzleşebilme kapasitesi” olarak tanımlar. Yaşadığımız çağda cesaretin, kendi görüşlerinin arkasında –gerçekten inandığı için- durabilmek olduğunu söyler. Sevmek, yani onun deyişiyle “sevebilme yetisi” de cesaretle ilişkilidir. Çünkü sevginin özünde ‘vermek’ vardır, sevmek verebilmeyi gerektirir. Verebilmek için ise kendinde olanı bulmak, kendinde olanı bilmek ve kendinde olanı hissetmek yani “kendini hissedebilme olgunluğu” gereklidir. May’e göre“Olgun bir şekilde sevme ve sevilme yetisi, gerçek anlamda gelişmiş bir kişiliğe dair elimizdeki en sağlam kriterlerden biridir.”
Son olarak, “Zamanı Aşan İnsan” nitelemesiyle, yaşamı ertelemeyen ve ertelemediğinin bilincinde olan insanı anlatır. May, geleceğe dair umudun bile, aslında şimdiki zamanı öldürdüğünü belirterek, biz okuyucuları bir kez daha kendi hayatlarımızla ve “şimdi”lerimizle yüzleştirir. Şimdiki zamanın gerçekliğiyle yüzleşmek, bireyde kaçınılmaz olarak kaygıya neden olacaktır. Kitabın tümünde de anlatıldığı üzere kişi ancak cesareti, özgürlüğü ve yaratıcı bilincinden aldığı güç sayesinde bu gerçeklikle yüzleşerek kaygılarının üstesinden gelebilecektir.
Değerlendirme:
Naçizane, bir kitabı değerlendirirken dikkatimi çeken ilk özellik, kitabın okundukça bizatihi hem insanı hem de evreni bir tık daha açıklığa kavuşturuyor olmasıdır. May’in “Kendini Arayan İnsan” adlı kitabı da “İyi bir kitabın anlaşılır olduğu kadar, hayatı ve insanları da anlaşılır kıldığına, anlamamızı sağladığına” yönelik bu hipotezimi destekleyen eserler arasında olduğunu belirtmek isterim. Ayrıca Rollo May’in varoluşçu hümanizmine, dilindeki sadeliğe ve insanları gözlemleme birikiminin getirdiği bilgeliğine istinaden, psikoloji literatürünün muhakkak okunması gereken psikoterapistlerinden biri olduğunu düşünmekteyim. Keyifli okumalar…
İnceleme Yazarı :
Ayşe Büşra Kiraz
Psikolojik Danışman
NOTLAR :
1) Bu çalışma 04.04.2018 tarihinde “www.edbatoplulugu.com” adresinde yayınlanmış olup 3990 okunma sayısına ulaşmıştır. “www.edbatoplulugu.com” sitesinin güncellenmesi kapsamında kapatılmasından dolayı içerikleri de bu siteye 14.07.2023 tarihinde taşınmıştır.
2) Yazının altındaki okunma sayacı 22.11.2023 tarihinde aktif edilmiştir. Burada belirtilen sayı (3990) ile okunma sayacındaki sayının (alttaki) toplamı yazının gerçek okunma sayısını vermektedir.
3) EDBA Topluluğu hem “www.edbatoplulugu.com” hem de “www.edbaacademy.com” sitesinin sahibidir. “www.edbatoplulugu.com” sitesi yerine yazılar artık eğitim ve yayın kuruluşumuz olan EDBA Akademi’nin resmî sitesi “www.edbaacademy.com”da yayınlanacaktır.