,

KURTULUŞ VE KURULUŞ GÜNLERİ YÜZÜNCÜ YIL DÖNÜMÜ YAZILARI

BÖLÜM 1 : ATATÜRK’ÜN İSTANBUL’DAN SAMSUN’A HAREKET EDİŞİNİN 100. YILDÖNÜMÜ

Tarih 13 Kasım 1918. İstanbul, I. Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından işgale uğrar. Tüm ülke genelinde yaygın bir umutsuzluk vardır. Her şey bitmiştir. 619 yıllık bir devlet can vermek üzeredir. İki hafta önce Osmanlı Devleti’ni fillen bitiren Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma Osmanlı Devleti’nin işgalini ve parçalanmasını resmen meşru kılar. Anadolu halkı tedirgindir. İstanbul çaresizdir. Yalnızca tek bir kişide umut vardır. Çanakkale’de düşmana geçit vermeyen Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’da. Ve o gün söyleyeceği bir söz tarihe geçecektir. İşte o söz : “Geldikleri gibi giderler.”

Atatürk o çaresiz yıllarda bile umudunu kaybetmemişti. Türk tarihinin yalnızca Osmanlı Devleti’nin tarihinden ibaret olmadığını, Hun devletinden bu yana Türk milletinin ne mucizeler yarattığını hem destanlardan hem de tarihi kaynaklardan araştırarak öğrenmişti. Osmanlı Devleti’nin sonra ermesi Türk milletinin asil karakteri nedeniyle son olmayacak, çağdaş ve uygar yeni bir devlet kurulacaktı. İşte tüm yurtta ve İstanbul’da umutsuzluğun çöktüğü o gün yalnızca onda umut vardı.

Tarih 15 Mayıs 1919. Yunan ordusu İzmir’e girdi. 30 yaşlarında bir genç ilk isyan kurşununu sıktı ve o anda ateşin ortasında can verdi. Bu ateş Anadolu halkının ve İstanbul’da Mustafa Kemal Paşa’nın yüreğini yakmıştı. Bir gün dahi bekleyemezdi. Bir yerden başlamalıydı. Samsun’da halk ayaklanmıştı. Padişah Vahdettin ve işgalci devletler bu ayaklanmadan rahatsızdı. Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı ayaklanmayı bastırıp halkın elindeki silahları toplaması için Samsun’a gitmesini istedi. Ancak Mustafa Kemal Paşa padişahın bu emrini aksine Anadolu’yu daha ateşleyip tek bir çatı altında işgalci kuvvetlere karşı mücadele etmek için kullanacaktı. Kısa bir zaman sonra ordudan istifa edecek ve işgalci devletlerin baskısından uzak yeni bir hükümet kuracaktı. İşte o günlerde Anafartalar kahramanı olarak bilinen, karanlık günlerin tek umut veren ismi Mustafa Kemal Paşa tam yüzyıl önce 16 Mayıs 1919’da kurtuluş destanı yazmak üzere yola çıktı.

Bugün benim doğum günüm. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’dan Samsun’a hareket ettiği günün 100. yıldönümü. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı şimdiden kutlu olsun.

Alper Emre KARAMAN

16 Mayıs 2019, İstanbul

BÖLÜM 2 : TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN AÇILIŞININ 100. YILDÖNÜMÜ, ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN !

Ya yok olacaktık, ya da var olacaktık. Ya bağımsızlık için savaşarak hürriyetimize kavuşacaktık, ya da başka milletlere esir düşecektik. Ya başka milletlerin içinde kimliğimizi kaybedecektik, ya da öz kimliğimize kavuşacaktık. Tam umutlar tükenmişken, her şey bitti derken biri umuttan bahsetti. “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” dedi. Tüm milletin de umudu ondaydı. Mustafa Kemal Paşa’da. Zafere inandı. “Başarı başaracağım diye başlayanındır, zafer ise zafer benimdir diyenindir” dedi. Onunla birlikte bir millet inandı. Sevdiğinden ve yakınından uzakta kalanlar “zaferden sonra kavuşacağız” dediler.

İşte o günlerde Anadolu’nun her tarafı düşmanlarca işgal edilmiş, kurtuluş için savaşmaktan başka çare kalmamıştı. Bu savaşın sağlıklı yönetilmesi için de her türlü etkiden uzak bağımsız karar alabilen ve uygulayabilen kurumsal bir yapıya ihtiyaç vardı. İstanbul Hükümeti, İngiliz donanmaları etkisinde baskı altında olduğu için sağlıklı karar alamazdı ve ayrıca İngiliz himayesini kurtuluş yolu olarak görmekteydi. Halbuki Amasya Genelgesi’nde İstanbul Hükümeti’nin sorumluluklarını yerine getirmediği ve her baskıdan uzak milli bir heyetin kurulmasından bahsedilmişti. Milletin bağımsızlığını milletin azim ve kararı kurtacaktı. Ankara’da kurulacak bir meclis düzenli ordunun sağlıklı yönetilmesinde önemli rol oynayacaktı. Bu nedenle Anadolu’nun dört bir yanından ülkenin aydın insanları yola düşmüştü. Bir ulusal parola vardı “Ya İstiklal ya ölüm !”.

İşte bu inançla yola çıkıldı. Bir medeniyetin başlangıcı olacak zafer yolculuğuna. İstiklal ve hürriyet içindi bu mücadele. Tarihi gün 23 Nisan 1920’ydi. Büyük çoşkuyla Büyük Millet Meclisi açılıyordu.”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazacaktı duvarında. Kuruluşundan bir yıl sonra milli bayram olarak kutlanacak, 9 yıl sonra da bu bayram çocuklara armağan edilecekti. Çünkü onlar cumhuriyetin dinamiği olacaklardı. Ülkenin geleceğiydi onlar, bugünün küçüğü yarının büyüğü. Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş medeniyetler seviyesine onlar yükseltecekti. Türk bayrağını dünya medeniyetlerinin zirvesine taşıyacaklardı. İşte bu nedenle eğitim çok önemliydi. Bu vizyonu taşıyacak yeni nesiller yetiştirebilmek için zafer beklenmeden bir Maarif Kongresi toplanacaktı. Tam da kurtuluş mücadelesinin en sert geçtiği bir dönemde.

Alper Emre KARAMAN

23 Nisan 2020, İstanbul ©

 

BÖLÜM 3 : CUMHURİYETİN İLANI VE ATATÜRK MÜCİZESİ

 

Bir ülkenin kurtuluş hikayesinin zirve basamağıydı cumhuriyetin ilanı. Öyle çaresiz öyle umutsuz zamanlar yaşanmıştı ki. Türk ulusu var olmakla yok olmak arasında bir sınav veriyordu. İstanbul ve İzmir başta olmak üzere Anadolu’nun birçok şehri Yunanlar, İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmişti. Halk çaresizdi, umutsuzdu. Osmanlı Devleti’nin donanmalarından umut kesilmiş, silahlı direniş için yöresel cemiyetler kurulmuştu. Tam o zamanlarda “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” diyen bir lider çıktı ortaya. Türk milletinin umudu Mustafa Kemal Paşa’daydı. İlk kıvılcımı 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak yakmıştı. Bu ilk kıvılcım cumhuriyete giden yolun ilk adımıydı. Cumhuriyet için önce bağımsızlık, bağımsızlık için ise önce ülkenin işgalden kurtulması gerekiyordu. Türk milleti hürriyetine kavuşmak istiyor, bunun yolu da kurtuluş savaşının zafer ile sonuçlanmasından geçiyordu.

Zafer için bir vizyon ortaya koymak gerek. Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini etkileyen Çanakkale Savaşı’nda askeri üstün zekası ve başarısı ile Türk milletinin gönlünde taht kurmuş ve Anafartalar kahramanı olarak tanınan Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları ülkeyi kurtuluşa erdirmeye ant içmişlerdi. “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyerek çıktılar yola. 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Ankara Hükümeti’nin ilk amacı işgalci devletleri Anadolu topraklarından atmaktı. Bunun için Kurtuluş Savaşı’nın zafer ile sonuçlanması gerekiyordu. “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir. Başarı ise başaracağım diye başlayarak sonunda başardım diyebilenindir.” sözleriyle birlikte Türk milletine inanç aşılanmış ve kurtuluş mücadelesi yediden yetmişe kadın erkek demeden yurdun dört bir yanına yayılmıştı. Birinci ve İkinci İnönü Savaşları, Sakarya Savaşı ve sonrasında Dumlupınar Meydan Savaşı zaferlerinden sonra işgalci kuvvetler tamamen yenilgiye uğratıldı. 30 Ağustos 1922 tarihi zafer günü ilan edildi. Yunan orduları 9 Eylül’de İzmir’i, 6 Ekim’de İstanbul’u terk ettiler.

Türk milleti işgal ordularından kurtulmuştu. Sırada bağımsızlığın kazanılması için uluslararası resmi bir anlaşmaya ihtiyaç vardı. 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde Lozan Antlaşması imzalandı. Büyük Millet Meclisi 30 Ağustos’tan sonra diplomatik bir zafer kazanmıştı. Artık Türk milleti bağımsızdı, hürdü.

Ankara Hükümeti olarak bilinen Büyük Millet Meclisi artık yeni devletin temellerini atması gerekiyordu. 13 Ekim’de Ankara başkent ilan edildi. 29 Ekim’de cumhuriyet ilan edildi. Türk devletinin yeni adı Türkiye Cumhuriyeti oldu. 1 Kasım 1922’de saltanat, 3 Mart 1924’te halifelik kaldırılarak İstanbul Hükümeti’ne tamamen son verildi.

Atatürk “Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir” diyordu. Cumhuriyetin ilanından tam bir gün öncesinden silah arkadaşlarına “Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyerek yeni yönetim şeklinin müjdesini vermişti. 29 Ekim 1923 tarihinde saat 20:30’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 158 milletvekilinin oybirliği ile cumhuriyet yönetim biçimi kabul edildi. Cumhuriyetin ilanı meclis üyeleri tarafından ayakta alkışlandı ve “Yaşasın Cumhuriyet” söylemleriyle sevinçle karşılandı.

Yıllar sonra Atatürk’e 29 Ekim tarihini neden seçtiğini sorduklarında 30 Ekim Mondros Ateşkes Antlaşması’nı hatırlattı. “Eğer 30 Ekim’i bekleseydik bu millet tam 5 yıl esir olurdu. Bunu kabul edemezdik” diyordu.

Başarı hayal kurmakla başlar, inanç ve emekle elde edilir. Hayalinin ve inancının bittiği yerde başarı da biter. Hayalden kasıt gerçekçi bir amaç oluşturmaktır. Bu amaca ulaşmakta şüphe etmemeli insan, ne olursa olsun inancını güçlü tutmalı ve bunun için emek vermeyi sonuç alana kadar bırakmamalıdır. Amaca ulaşabilmek için doğru sebep sonuç ilişkisi kurmalıdır. İhtiyaçlarını doğru belirleyip buna göre büyük adıma giden küçük adımları planlamalıdır. Bunları yaparken aklın ve bilimin yolundan ilerlemelidir. İşte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan cumhuriyetin ilanına ve sonrasındaki yeniliklerine kadar nice mucize eseri başarılara imza atmasının arkasında yatan gerçek budur. Türk milletine bir başarı nasıl kazanılır, bunu öğreten de odur. 

Cumhuriyeti gerçek vizyonuna ulaştırabilmek için önce cumhuriyet insanı olabilmek gerek. Cumhuriyet insanı olabilmek için önce Atatürk’ü anlayabilmek gerek.

Cumhuriyetin 100. yılı kutlu olsun. Bir asırlık ulu çınarın meyve vermesi bizlerin elindedir. Bizlerin görevi cumhuriyet insanı yetiştirmektir. İşte o meyveyi verenler de fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür yetişmiş nesiller olacaktır.

Alper Emre KARAMAN

25 Ekim 2023, İstanbul ©

 

Okunma Sayısı: 12
Facebook
Pinterest
Twitter
LinkedIn