İKİNCİ RÖPORTAJ : PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK

Türk PDR Derneği’nin üç dönem (2003-2008) genel başkanlığını yaparak, derneğin “Onursal Genel Başkanı” olan ve şu anki dernek yönetimi tarafından “PDR’nin Sultanı” diye tanınan,  Ankara Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden , kendi isteği ile erken emekli olan öğretim üyesi Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, EDBA Topluluğu’nun ikinci röportaj konuğu oldu. 19 Şubat 2019 Salı günü Ankara’da Ankara Üniversitesi PDR Topluluğu işbirliği ile yaptığımız röportajda Binnur hocanın okuyucularımıza, PDR alanı öğrencilerine ve mezunlarına oldukça yarar sağlayacak mesajları oldu.  

Röportaj Ekibi :

Soru Hazırlama : Alper Emre Karaman, Feyzanur Özel (4, 7, 8, 9)

Soru Sunumu : Aslı Ceren Bozyiğit (Ankara Üniversitesi PDR Topluluğu Temsilen ilk 6 soru), Burçe Tanrıverdi (EDBA Topluluğu Ankara İli Temsilen son 6 soru) 

Yazı ve ses kaydı : Ceren Öztürk 

Video kaydı : Doğan Mert Hüsrevoğlu

1) Türk PDR Derneği Genel Başkanlığını 3 dönem olmak üzere 6 yıl yürüttünüz. Bu süre zarfı içinde neler deneyimlediniz ?

Binnur Yeşilyaprak : Bu çok kapsamlı bir soru. 6 yılda birçok şey oldu çünkü. Birkaç şeyden söz etmem gerekirse özellikle derneği alanda çalışanlara ve akademisyenlere açmaya yıllarca çaba harcadım. Özellikle Rehberlik Araştırma Merkezleri’ne sık sık ziyaretlerde bulundum. Çok sık konferanslar vermek için farklı illere gittim. Akademisyenleri derneğe üye yapmak, üniversitelerde temsilcilikler oluşturmak gibi çabalar bunlardan bazıları.  O yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın alanımıza dair olumsuz girişimlerine etkin bir karşı duruşla geri adım attırdık. Örneğin,  okullardaki “rehberlik”kadrolarını RAM’lara çekmek için karar alınmıştı. Biz bakanlığın önünde protesto girişiminde bulunduk. Hocalar ve öğrenciler, cüppelerle ve megafonla bakanlığın bizimle görüşmesine ikna etmeye çalışmıştık.  İmza kampanyaları açmıştık çok yoğun. Sonunda o gün öğleden sonra bakan bizi kabul etmek zorunda kaldı ve o genelgeyi geri çekti. Yani kadrolarımız okullarda kaldı. Alan dışı atamaları durdurmak için mahkemelere başvurmaya devam ettik. Hayatımda ilk kez mahkemeye dernek başkanı olarak çıktım. Öyle bir deneyimim oldu birkaç kez. 

Onun dışında tabi biliyorsunuz, şimdi çok yoğun katılımlarla gerçekleşen  öğrenci kongrelerini o dönemde başlattık. Şimdi 16. sına ulaştık. Benim başkanlık dönemimde başladık. PDR uygulamaları kongresini de o dönemde başlattık. Diğer ulusal kongreler daha önce başlamıştı, onları sürdürdük. Anabilim dalı başkanları toplanıp alandaki sorunları tartışıyorduk. Yani o dönemde derneğin toplumda daha bilinir ve varlığını kabul etmesi konusunda önemli gelişmeler oldu. 

Ben dernek başkanı olarak çok destek gördüm. Bütün akademisyen arkadaşlarımdan, meslektaşlarımdan ve alanda öğrenim görmekte olan öğrencilerden destek gördüm. Çünkü bir destek olursa ancak bazı şeyleri sürdürebilirsiniz. Ben bu açıdan kendimi şanslı görüyorum.

O dönemde dergi çıkarmak gibi çalışmalarımız sürdü. Ve istihdam alanını arttırmaya yönelik farklı gruplarla sürekli işbirliği yapmaya çalıştık. Örneğin, emniyet teşkilatında rehberlik şubeleri açılması ve PDR mezunlarının atanmasını başlattık, sağlık kurumlarına bu kadroların açılması için uğraştık, başaramadık ama çabaladık en azından. 

Derneği çeşitli platformlarda temsil etme konusunda çabalarımız sürdü. Bunlar da derneğin gerçekten kabul edilmesine, toplumda belli bir yer edinmesine neden oldu. Örneğin ; birçok kurumdan artık derneğe danışmak üzere görüş sorulmaya başlandı. Bunlardan bir örnek verirsem RTÜK televizyonda halkın ruh sağlığı açısından tartışmalı haber, program vb olunca bize görüş soruluyordu. Hani ‘bu acaba çocukların gelişimini, ruh sağlığını bozma konusunda izleminiz ve değerlendirmeniz nedir’ diye. O nedenle bu tip konuların danışıldığı ve görüş alındığı, önemsendiği bir dernek haline geldik. Tabi benden önceki başkanların da getirdiği bir düzey vardı. Ben de bunları devam ettirip geliştirmeye çalıştım. 

Onun dışında yurtdışındaki derneklerle ilişkilerimiz oldu. Akreditasyon çalışmalarına o dönemde başlamıştık ancak şu anda uygulanmaya başlandı ama derneğimiz organizesinde değil. 

Meslek yasası tasarısı o dönemde oluşturulmuştu ve meclise başvurmuştuk biz. Biliyorsunuz meslek yasa tasarısı hala gündemde. Çünkü bu devam eden süreçte hep gerileyen bir durum oldu. Yani komisyona getiriyorsunuz, görüşmeler yapılıyor. Hükümet değiştiğinde yani parti olarak değişmese de hükümetle ilgili komisyonlar yeniden seçim olduğunda değiştiğinde yeniden başa dönülüyor. Bu nedenle benim başkanlık dönemimde iki defa gündeme geldi o yasa, ama ikisinde de sonuçlanamadan başa dönüldü. Şu anda aklıma gelen bunun gibi çalışmalar.      

2) Sizce dernek çatısı altında örgütlü çalışmakla okul çatısı altında tek başına çalışmak arasındaki fark nedir ? Yeni mezun olmuş ama henüz Türk PDR Derneği’ne üye olmamış gençlerimize bu konuda neler önerebilirsiniz ? 

Binnur Yeşilyaprak : Şöyle ki, bizim derneğimiz mesleki bir örgüt. Mesleki örgütler ideolojik değil, bir mesleğin gelişmesini sağlamaya çalışan kurumlardır. Onun için mesleki örgütler, meslek elemanlarıyla güçlenir ve meslek elemanlarının özlük haklarını korumaya çalışır. Birinci görevi budur. Onun dışında toplumda bu hizmetlerin  daha nitelikli verilmesini sağlamaya çalışır. Yani derneğin tüzüğünü incelediğinizde bunları görürsünüz. Dernek niye var ? O nedenle bir meslek elemanı olarak da siz kendi mesleğinize sahip çıkma, özlük haklarınızı savunma ve mesleğin  gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla derneğe üye olmak önemlidir bana göre. Üye olduğunuzda  hem çalışmalardan haberdar olursunuz. Örneğin işte dergi çıkıyor, bülten çıkıyor, kongreler yapılıyor. Böylece alanla bu konudaki organik bağlarınız devam etmiş olur. Alandaki gelişmeleri izlemiş olursunuz. Hem kendinizi daha güçlü hissedersiniz, hem de bir sorun olduğunda derneğe başvurursunuz ve o sorunda kendinizin yalnız olmadığını hissedersiniz. O nedenle toplumda mesleklerin gelişiminde meslek örgütlerinin çok önemli bir işlevi var. Ama bu işlevi yerine getirebilmesi için üye sayısının artması gerekiyor. Çünkü biz bakanlığa gidip, bakanla pazarlığa oturduğumuzda şunu biliyor ki biz bir kitle örgütüyüz ve istersek çok büyük bir kesimi harekete geçirebiliriz. Bundan çekiniyor siyasiler. Bunun için daha büyük bir örgüt olabilmemiz için daha fazla üye olması gerekiyor. Sonuçta hem kişisel olarak , hem  meslek elemanı  hem de genel olarak mesleki gelişim açısından önemli. Benim başkanlığım sırasında öğrenci üyeliğine başlamıştık biz. Öğrenciler fahri üye oluyorlardı. Şu anda da devam ediyor bildiğim kadarıyla. Mezun olduktan sonra da asil üye olabiliyorlar. Ama bizde toplum olarak örgütlenme bilinci gelişmiş değil. Onun için haliyle başkanken çok karşılaştığım bir soruydu : “Dernek benim için ne yapacak ?”. Kişisel bir şey değil bu. Dernek senin için, mesleki gelişimin için çalışan bir örgüt. Onun için derneğe bunu soranlara ben de hep şunu yazardım soru olarak “Sen dernek için ne yapacaksın ?”. Çünkü hepimizin bir katkısı olması gerekiyor, o mesleğin gelişmesi için. O nedenle ben yeni mezun psikolojik danışmanlara mesleki örgütlerine sahip çıkmaları anlamında üye olmalarını öneriyorum. 

3) PDR’nin eğitim bilimleri bölümü içinde bir anabilim dalı olmasını ve eğitim fakültesi içinde yer almasını doğru buluyor musunuz ?  

Binnur Yeşilyaprak : Şöyle ki, bu meslek bizim ülkemizde gelişirken özellikle ‘okul psikolojik danışmanlığı’ temelinde gelişti ve halen uygulamada en fazla istihdam alanımız okul psikolojik danışmanlığı. Onun için bu anlamda, başlangıçta eğitim fakülteleri içinde yer alması kaçınılmazdı. Okullarda çalışacaksak, eğitimin içinde yer alacaksak eğitim fakültelerinde yetiştirilmemiz gerekir. Sonradan bu şu anlamda tartışıldı. Sadece eğitimde değil diğer alanlarda da istihdam edebiliriz. İşte eğitim fakültelerinde yer almak bizi sınırlandırıyor mu ? Evet bu anlamda tartışılabilecek bir konu. Tartışabilecek diyorum, kesin almasın demiyorum. Çünkü bunun çeşitli boyutlarla tartışılması gerekir. Ben açıkçası dernek başkanlığımda şundan kaçındım : “Hayır biz eğitim elemanı değiliz, eğitim fakültelerinde yer almıyoruz.” dediğimizde eğer Milli Eğitim Bakanı bizi istihdam etmezse mezunlarımız ne olacak ? Anlatabiliyor muyum ? Çok önemli bir soru bu. O nedenle önce toplumda bizim eğitim dışında da kendimizi kanıtlamamız gerekiyordu. Yani evet biz bir psikolojik danışman olarak sağlık kurumlarında ne yapabiliriz, ne iş yaparız, işte sanayide ne iş yaparız başka yerlerde ne işe yararız ? Bunu kanıtlamamız gerekir ki sonradan ancak diyebiliriz sadece eğitimde değil başka alanlarda da istihdam edilebiliriz, eğitim fakültelerinde yer almamız  çok doğru değil. Ama henüz bu aşamada değiliz. Yani şu anda okul psikolojik danışmanlığı olarak var oluyoruz. Kadromuz bu anlamda okullarda istihdam ediliyor. Bunun için eğitim fakültelerinde yer alıyoruz. Ama giderek bunu geliştirmeliyiz. O zaman biraz daha bağımsız belki işte psikoloji bölümleri gibi farklı fakülte ve yapılar içinde yer alırız. Çok yönlü tartışılacak bir konu diye düşünüyorum. 

4) Son yıllarda üniversitelerde yeni PDR bölümlerinin açılmasıyla PDR öğrencilerinin ve mezunlarının sayısı hızla arttı. Ancak buna karşılık PDR mezunlarının devlet kurumlarında çalışmaları için yeterli kontenjan verilmemektedir. Bu konuda ne düşünmektesiniz ? Sizce PDR bölümünün önü kapanmakta mı ? Yoksa PDR mezunlarına yeni fırsatlar mı doğmakta ? 

Binnur Yeşilyaprak: Elbette uzun yıllardır PDR mezunları Milli Eğitim Bakanlığı’nda rahatlıkla istihdam ediliyorlardı. Hatta bir baraj yoktu KPSS’de. Ben hatırlıyorum 27 puan alanlar da atanıyordu. Sonradan baraj getirildi. Baraj getirilmesini biz istedik. Yani hocalar olarak. Neden ? Çünkü giderek PDR iş güvencesinin olduğu bir alan diye öncelikle tercih edilmeye başlandı. Öncelikli tercih derken PDR’ye ilgi duymuyorsun ama diyorsun ki burası garanti iş sağlıyor diye seçiyorsun. O zaman karşımıza gelen öğrenciler de bu alanı çok benimsemeyen ya da sevmeyen ya da kendine uygun görmeyen ama garantili diye  gelen bir kitle !. O nedenle tüm üniversiteler PDR bölümü açmaya başladı, öğrencilerin talebi var diye. Biz buna karşı çıkmaya çalıştık. Yani belli kriterler YÖK gözetiyordu ama biz anabilim dalı başkanları toplantısında hep konuşuyorduk, işte taşrada açılmasın. İkinci öğretimler açıldı çok, belki biliyorsunuzdur sonra kapatıldı çünkü biz kapatılmasını istedik. İkinci öğretimler açıldı, yüzlerce binlerce öğrenci PDR’de ve bunların birçoğu PDR’yi idealize etmeyen kişiler ve bu alana çok zarar vermeye başladı. Biz zaten bugünkü durumu öngörüyorduk. Bir süre sonra enflasyona uğrayacak PDR mezunları diye. Çünkü okullardaki kadrolar/ kontenjanlar bitecek. Nitekim  öyle oldu. Bir şeye talepten fazla arz yaratırsanız bir değeri kalmaz. Ve şimdi giderek Milli Eğitim Bakanlığında hem önce baraj getirildi hem ondan sonra da kontenjanlar azaltıldı. Bütün o planlanmadan açılan PDR bölümlerinden ve ikinci öğretimlerden yetişen binlerce mezun şu anda işsiz durumda. 

Peki PDR’nin geleceği nasıl ? Ben öğrencilerime hep şunu söylerim (ya da yazılarımda ve makalelerimde de bunu görebilirsiniz): “PDR bölümüne hep ihtiyaç olacaktır ve bu ihtiyaç giderek artacaktır. Ama iyi yetişmiş PDR elemanlarına. ” Yani şu anda yaşlılara yönelik PDR hizmetleri önem kazanıyor, suçları önlemeye ya da rehabilitasyon alanında PDR hizmetlerine ihtiyaç var. Bunun gibi yeni alanlar çıkıyor. Ama sizin iyi bir donanımınız olması gerekiyor. Yoksa her PDR mezunu iş bulamayacaktır. İşte o ikinci öğretimlerle, taşrada, doğru dürüst alanında yetişmiş kadroları olmadan mezun olan, ne yazık ki birçok öğrenci var iyi yetişmemiş… Özel psikolojik danışma merkezleri giderek daha çok açılacaktır toplumda PDR’nin farklı alt uzmanlık alanındaki merkezler.. Onun için PDR alanına hep ihtiyaç olacak ama iyi donanımlı iyi yetişmiş ve gerçekten kendini kanıtlayan elemanların iş bulabileceğini düşünüyorum ben. Bunun dışında “Milli Eğitim bakanlığı bizi niye atamıyor, atasın” diye beklemek bence ne yazık ki kendini sabote etmektir. Bence MEB’ de giderek kontenjanları daha da azaltmaya yönelik bir politika uygulanacağının göstergeleri ortaya çıkıyor. Onun için hani bu alana girerken düşündükleri garanti iş güvencesi artık kalkmıştır. Yani işinizi sizin hak etmeniz gerekiyor. Donanımınızla, iyi yetişerek kendinize iş bulabilirsiniz. Çünkü bu alanın önü kapalı değil, önü açık ama sizin kendinizi geliştirerek işe yaradığınızı gerçekten kanıtlamanız gerekiyor. 

5) Bir PDR mezununun Klinik Psikoloji’den yüksek lisans yapması sizce en doğal hakkı mıdır ? Bu konuda Klinik Psikoloji yüksek lisansına öğrenci alımı ve mezuniyet sonrasında yasal hakların elde edilişi bakımından PDR alanına yeteri kadar kolaylık tanınıyor mu ?

Binnur Yeşilyaprak: Bizim Psikologlar Derneği ile ilişkilerimiz hep böyle tartışmalı olagelmiştir. Benim başkanlığım dönemimde  bizim iyi niyetli adımlarımız olmuştur, onlardan da kısmen olumlu adımlar gelmiştir. Kızılay’da ortak protokoller yaptık acil afet durumlarına yönelik. Kısmen dengeliydi ama o dönemlerde de şöyle bir şey oluyordu. Psikoloji mezunları rehber öğretmen kadrosuna atanıyordu ve hatta önceki yıllarda psikoloji bölüm mezunları bu kadrolara atandığında PDR mezunlarına göre bir kademe daha ilerden başlıyordu. Daha avantajlı başlıyordu. Sağlık elemanı olarak kabul ediliyordu çünkü ve biz buna çok karşı çıktık dernek olarak. Çünkü neden ? Rehber öğretmen kadrosu PDR mezunları için kalmalı. Yani hem hak etmedikleri bir kadroya atanıyorlar hem de daha avantajlı başlıyorlar. Onun için biz en azından şunu savunduk. Dedik ki “onlar eğitim kurumlarına atanıyorsa öğretmenlik formasyonları yok en azından ‘pedagojik formasyon’ alsınlar”. Ondan sonra bu koşul getirildi. Pedagojik formasyon alanlar ancak okul PDR kadrolarına atandı. Ve biz psikoloji mezunlarını yüksek lisansa alırken ‘bilimsel hazırlık’ kaydı ile alıyoruz. Yani bir çok Psikoloji bölümü mezunu gelip Ankara Üniversitesi’nde benim öğrencim oldu. Bilimsel hazırlık yapıp, PDR’de yüksek lisans yaptı. Şimdi biz aynı şeyi savunuyoruz. Yani diyoruz ki PDR mezunları da bilimsel hazırlık yapmak kaydıyla Klinik Psikoloji’de master yapabilirler. Çünkü ben geçen sene YÖK’teki toplantıya katıldım, psikoloji bölüm başkanları ile birlikte. Deniz Depboylu da oradaydı (Çünkü Deniz Depboylu, meslek yasası konusunda en çok alanı savunanlardan birisi). Psikoloji bölüm başkanları ısrarla şunu öneriyorlar “Efendim, programlar çok farklı. Klinik psikoloji’nin PDR programlarıyla ilgisi yok. Onun için olamazlar.” Şimdi ben de dedim ki “Bakın, çok farklı programlar olduğu halde siz yıllarca bizim mezunlarımız okullara niye atanıyor diye hiçbir çekingeniz olmadı, olumsuz değerlendirmeniz olmadı. Şimdi sınırlara saygı olsun, programları çok farklı PDR’den gelenler bizde yüksek lisans yapamazlar” diye savunuyorsunuz!. ‘O zaman’ dedim ‘sizin psikoloji mezunları rehber öğretmen kadrolarına atanırken sınırlara saygı gibi bir şey hiç gündeme gelmedi. Ya da biz psikoloji mezunlarını PDR’de yüksek lisansa kabul ederken bilimsel hazırlık kaydıyla, sınırlara saygı gibi bir şey söz konusu olmadı.!’ Şimdi bakın ‘karşılıklı eşitliği’ savunuyorum, karşılıklılık ilkesi. Biz psikoloji mezununu bilimsel hazırlık yaptırarak PDR’de yüksek lisans yaptırıyorsak, siz de PDR mezununu bilimsel hazırlık yaptırarak (Bilimsel hazırlık şu demektir : transkriptine bakarsınız şu dersleri mutlaka alması gerekirdi lisans düzeyinde dersiniz. Onları aldırdıktan sonra) yüksek lisansa başlatırsınız. Yani burada bilimselliğe ve meslek etiğine aykırı bir şey yok. Sınırları çiğneyen bir durum yok anlatabiliyor muyum ? Bunu savundum ben ısrarla. Tabi bu hoşlarına gitmedi. Ne yazık ki herkes kendi açısından baktığında kendine göre olayı değerlendiriyor, ne de olsa. Onun için bu konuda anlaşamadık. Yani bir anlaşma sağlanamadı.  Ama biz yasa tasarısı için bir dilekçe veririz. Daha önce de verilmiş bir haktı ve yeniden verilmesini savunuruz. Ama öteki taraftan da ben şunu söylerim. Örneğin özel üniversiteler klinik psikolojiye hiçbir önkoşul olmadan öğrenci alıyor. Yani bir özel üniversiteye gittiğinizde diyetisyenliği bitirmiş birisi, ziraat mühendisliğini bitirmiş olan birisi bilimsel hazırlık falan yapmadan klinik psikolojide master yapabiliyor. Önce dedim sizin buna engel olmanız gerekir. “Devlet üniversiteleri için böyle koşul istiyorsunuz ama özel üniversiteler zaten her isteyeni kabul ediyor. Parasını verip de mastırı bitirene de klinik psikoloji diploması veriyor.” Yani son derece etiğe de aykırı bir şey. Yani diyetisyen mezunu birisi, bu bir bilim uzmanlığı ise klinik psikolojide nasıl  uzmanlık derecesi alıyor. 

Tabi ben şunu da PDR öğrencilerine sormak istiyorum: sanki klinik psikolojide master yapmaktan başka seçenek yokmuş gibi bir tepki gösterilmesini de anlayamıyorum. Yani bu kadar klinik psikolojiye meraklıysanız o zaman psikolojiye gitseydiniz lisans eğitiminde, anlatabiliyor muyum ? Yani biz bu “karşılıklılık ilkesini” savunuyoruz ama sanki öyle bir  hale getirildi ki bu durum, klinik psikolojide master yapamazlarsa bundan başka hiçbir alanda master yapamayacaklar ve tek seçenekleri buymuş gibi!. Bu açıdan da PDR öğrencilerinin tepkisini anlayamıyorum. Zaten kabul edilse kaç kişi yapacak klinik psikolojide master merak ediyorum. Ama yine de karşılıklı etik ilkelere bağlı kalarak, bilimsel ön hazırlığı yapmak koşuluyla böyle bir hakkın verilmesini savunuyorum ve bunun için çabalarımı sürdürüyorum.           

6) Birkaç yıl önce ÖYP (Öğretim Görevlisi Yetiştirme Programı) vardı. Şu an bu programın olmaması akademisyen olmak isteyen gençler için daha mı zorlaştırıcı yoksa daha mı kolaylaştırıcı bir durum oldu ?

Binnur Yeşilyaprak: Hiç bilemiyorum. Çünkü ben geçen sene emekli oldum ve son kriterleri incelemedim. Ama genel anlamda şöyle değerlendiriyorum. ÖYP programıyla, taşradaki bir üniversitenin elemanı gelip merkezi üniversitelerde (yani kadrosu yeterli olan üniversitelerde) yetişebiliyordu. Bu çok önemlidir. Olması gereken budur. Çünkü diyelim ki Artvin’deki Kars’taki bir araştırma görevlisi gelip Ankara Üniversitesi’nde Hacettepe Üniversitesi’nde yetişiyorsa ve bundan sonra oraya dönüyorsa bu bir kazanımdır. Belirli donanımları oraya götürecektir. Şu anda nasıl oluyor ? Kendi üniversitesinde mi yetişiyor ? Yani şu andaki koşulları pek bilmiyorum ama bir önceki uygulama benim onayladığım ve önemli bulduğum bir uygulamaydı. Çünkü bir büyükşehirde yaşamanın getirdiği donanımlar da var. Sadece üniversitede değil. Elbette o üniversitenin akademik bir geleneği vardır ve örneğin bir Ankara Üniversitesi’nde master ve doktora yapıyorsa akademik bir gelenek içinde pek çok şey öğrenecektir. Oturmuş kriterleri vardır. Hem de Ankara’da olmanın kendini geliştirme olanakları vardır. Kültürel etkinlikleriyle, sanat etkinlikleriyle … Ben bir PDR elemanının çok yönlü donanıma sahip olması gerektiğine inanıyorum. Sadece alanda çok iyi olmak yetmez. Daha geniş bir bakış açısı, sanat alanında da, kültürel alanda da çok iyi yetişmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle öncelikle benim gayet desteklediğim bir uygulamaydı. Ama şu anda üniversitelerin bildiğim kadarıyla kendi kararlarına bırakıldı. İsterlerse gönderebiliyorlar, isterlerse geri çağırabiliyorlar. Bizim bazı araştırma görevlilerimizi geri çağırdılar. Ama bu, o üniversite adına kayıp. Çünkü daha iyi yetişmiş bir eleman orada görev yapacağı zaman, bu durum, o üniversite adına da bir kazançtır diye düşünüyorum. 

7) PDR mezunlarının kendilerini geliştirmeleri için yeterli süpervizyon desteği sağlanabiliyor mu ? Bu konuda süpervizörlere ve yeni mezun psikolojik danışmanlara ne önerebilirsiniz ? 

Binnur Yeşilyaprak: Bizim lisans programlarında en zayıf noktamız süpervizyonların az olmasıdır. Ben iki yıl Amerika’da kaldım ve Amerika’da en fazla önem verilen şey süpervizyondur. Yani hocaların fazla dersi yoktur. Az öğrenciden sorumludurlar. Ama her hafta kaç saatlerini odalarında bu öğrencilerine süpervizyon vermeyle geçirirler.  Bizde ne yazık ki bu şans yok. Süpervizyon çok geliştirici bir şeydir hatta Amerika’da mezun olduğunuzda belli bir saat süpervizyon almadan atanamazsınız kurumlara. Çünkü gerçekten süpervizyonun içinde gelişiriz. Öbür türlü kuramsal ve bazı zorunlu uygulamaları yapıyoruz ama süpervizyon vermek için bireysel anlamda çok ilgilenemiyoruz. Ama koşullarımız böyle. Yani sınıflarımızda diyelim 50-60 kişi varsa bir akademisyen nasıl süpervizyon versin ? İşte biz kısmen Ankara Üniversitesi’nde araştırma görevlilerimizle birlikte küçük gruplara bölerek öğrencilerle süpervizyonu sürdürmeye çalışıyoruz. Biz de araştırma görevlilerine süpervizyon yapıyoruz. Benim daha önce de makalelerimde önerdiğim bir şey var. Derneğin bir şekilde süpervizyon sistemi kurabileceğini düşünüyorum. Yani yeni mezunlar derneğin kurduğu bir sistemle belli bir saat süpervizyon alabileceği şekilde programlar geliştirilebilir. Ya da kısmen master ve doktorada süpervizyon verebiliyoruz. Çünkü daha az sayıda öğrencimiz olduğu için master ve doktorada. Ama onda da yeterli değil bana göre. Yani bir Amerika’yla kıyasladığımızda çok az süren bir süpervizyon süreci. Ama dediğim gibi bu koşullarda yapabileceklerimiz sınırlı. Öğrenciler eğer süpervizyon imkanları buluyorsa bunu kullanmalılar yani zorlamalılar hocalarını.        

8) Sizce PDR alanına yüksek lisans zorunluluğu getirilmeli mi ? Böyle bir zorunluluk getirilirse PDR mezunları hangi alanlarda yüksek lisans yapmalıdır ?

Binnur Yeşilyaprak: Amerika’da yüksek lisansı olmayanlar hiçbir yerde çalışamıyorlar. Yani okul psikolojik danışmanları da yüksek lisans mezunu. Zaten Amerika’da PDR lisans programı yok. Bu bizim ülkemize özgü. Onun için bana göre okul psikolojik danışmanları ve diğer alanlarda (yani aile psikolojik danışmanlığı, kariyer psikolojik danışmanlığı, endüstri danışmanlığı, rehabilitasyon danışmanlığı, yaşlılara yönelik danışmanlık hizmetleri gibi) yüksek lisans programları arttırılmalı. Yani son yıllarda kısmen bu programlar açılıyor. Ama giderek de arttırılmalı. Lisans mezunları biriktiği ve iş bulamadığı için PDR lisans programları yetersiz olan taşra üniversitelerinden başlanarak kapatılmalı. Biz bunun üzerinde çok durduk. İkinci öğretimleri en azından kapattırabildik. Önce ikinci öğretimler tamamen kapatılmalı, sonra da yetersiz olan programlar. Yani ben birkaç tane taşradaki üniversiteleri  de biliyorum. Hiçbir tane PDR’de doktoralı elemanı yok. Yani zamanında varmış açılmış. Ondan sonra onlar gitmişler. Şu anda eğitim yöneticisi, program geliştirmeci derslere giriyor ve PDR öğrencileri bu şekilde mezun oluyor. Onun için yüksek lisans zaten  eğitimin ve elemanın kalitesini arttırtmak için zorunlu bir şey. Giderek lisans programları kapatılmalı ve yüksek lisansa ağırlık verilmeli. 

9) Okullarda uygulamaya yönelik eğitimler yetersiz kalıyor. PDR mezunları sahada yetersiz kalabiliyorlar. Uygulama alanında daha iyi olabilmek için neler yapmalıyız ? 

Binnur Yeşilyaprak: Bu konuda benim gözlemlerim, deneyimlerim ve anlayamadığım bazı şeyler var. Büyük bir idealistlikle mezun oluyor öğrenci, sonra okula atanıyor ve bir sene sonra bakıyorum tükenmişlik yaşıyor. Ne zaman tükendiniz ? Ne yaptınız da tükendiniz ? Şöyle görüyorum ben onu. Okullarda bizim elemanlarımız çok kabul edilmiyor. Yeni mezun acemi birisi kendisini nasıl kabul ettireceğini bilemiyor. Tabi bu karşılıklı. Burada ben bizim mezunlarımızın daha çok sorumluluk sahibi olduğunu düşünüyorum.  Bir şekilde yaptıklarınızla kendinizi kabul ettirmeniz gerekiyor. Ama mezunlar da şunu bekliyorlar. Ben okul psikolojik danışmanıyım, farklı bir yerim var, özel bir odam olmalı. Şunu yapmam, bunu yapmam vs. Belli haklarını savunarak kendisini kabul ettirmeye çalışıyor. Halbuki yaptığımız işle kendimizi kabul ettirmeliyiz. Bu çok önemli ve ben en fazla sıkıntıyı burada görüyorum. 

Ben yıllardır seminerler veriyorum, eğitim kurumlarına gidiyorum. Bütün öğretmenlerin PDR mezunlarına yönelik olumsuz bir tepkisi olduğunu görüyorum. “Sizin mezunlarınız ne iş yaparlar, derse girmezler, nöbet tutmazlar, ne yaparlar, ne yaptıklarını görmüyoruz. Odalarına gidiyorlar, ne yaptıklarından haberimiz yok.” Bakın kısmen haklılar, siz de empati kurun öğretmenlerle. Gerçekten öğretmen derse giriyor, sınav yapıyor, o kadar öğrenciyle uğraşıyor, nöbet tutuyor vs. Bir de okulda hangi saatte geldiği pek belli olmayan, hangi saatte gittiği belli olmayan, ne yaptığını pek anlamadığı, bir de kendini üstün gören, özel bir odası olan bir eleman varsa bunu anlamamız gerekir öncelikle. Bizim ne yaptığımızı onlara yaparak göstermeliyiz. Yani örneğin, okul açıldığında uygulamak üzere bir oryantasyon programı oluşturun. Öğretmenleri katın, velileri katın, yöneticileri katın. Somut olarak görüp desinler ki “PDR elemanı böyle bir şey yapıyor”. Ama bunu yapmıyor bir çoğu. Odasına çekilip “terapist” rolü çok çekici geliyor onlara. Terapist rolü oynamayı çok seviyorlar. Öğrenci gelsin, zaten danışma da yapamıyor birçoğu, araştırmalar onu gösteriyor. İşte öğrenci gelsin, şikayetini söylesin, bir iki nasihat etsin göndersin. Veli gelsin, bir iki dinlesin, nasihat etsin göndersin. Bununla yetiniyor birçok PDR mezunu. Bununla yetindiğiniz ölçüde kimse sizi kabul etmez. Tepki gösterirler, haklılar. Onun için diyorum ki gözle görünür işler yapmaya başlayın, o odadan çıkın. Okulun çoğunluğunu ilgilendiren faaliyetler düzenleyin, okul davranış geliştirme programları, oryantasyon programları, kariyer tanıtım günleri vs. daha gözle görülen somut şeyler yapın. Öğretmenlere gidin, deyin ki “Sınıfınızda yaşadığınız sorunlar var mı ? Ben size nasıl yardımcı olabilirim ?”. Yani işbirliği yapmak için siz adım atın. Bunu yapmadığınız sürece tepki görüyorsunuz. Çünkü şöyle görüyor öğretmenler “Benim bir sürü işim var. Bir de rehber öğretmen geliyor sürekli şunu uygulat, sonuçlarını bana getir. Bunu uygula”. Bir de görev veriyor üstün bir pozisyonla. Onun için böyle olduğu sürece bu sorunlar aşılmayacaktır. Ben bunu hep anlatıyorum seminerlerde. Bir de alandakilerde diyorlar ki “İşte hocam siz de hep bizi sorumlu tutuyorsunuz. Her şeyi bizden bekliyorsunuz”. Evet bu sorunu siz yaşıyorsanız, bu sorunu çözecek olan da sizsiniz. Şu benim görevim değil, bu benim görevim değil.  Nöbet niye konuldu ? Odasında oturuyor, ne yaptığı belli olmuyor. En azından nöbet tutsun da görelim dışarıda. Yani böyle bir olumsuz tepki yaratıyor öğretmenlerde. Bu tepkiyi bizim aşmamızın yolu, evet biz çok önemli işler yapıyoruz bakın şunları yapıyoruz şu işe yarıyoruz. Sonuçları da şöyle. Kanıta dayalı hizmet yapın. En çok söylediğim şeylerden birisi, kanıta dayalı. Yani sizin yaptığınızı ve sonuçlarını herkes görsün. Odanızda oturup öğrencinizle konuşuyorsanız bunu kimse görmüyor. Belki önemli iş yapıyorsunuz, belki de o çocuğun hayatına dokunuyorsunuz vb olabilir. Ama işiniz sadece o değil. Bir de kapsamlı gelişimsel rehberlikte sizin bütün öğrencilere ulaşmanız gerekiyor. Onun için bunlar değişmediği sürece ne yazık ki okullarda dışlandık. Giderek okullardan tamamen  atılacağımızdan kaygılanıyorum. Manevi danışmanlara kalabilir, evet. Burada bizim de sorumluluğumuz var. Biz yıllardır odalarda oturup “terapist rolü” oynamayı sürdürdüğümüz için dışlandık diye düşünüyorum.           

10) Ruh sağlığı yasa teklifiyle ilgili düşünceniz nedir ? Çıkarılmak istenen bu yasa teklifinden memnun musunuz ? Memnun değilseniz nasıl olmasını isterdiniz ?

Binnur Yeşilyaprak: Ruh sağlığı yasa tasarısı çok tartışıldı. Ben de bazı toplantılara katıldım. Biraz psikiyatristlerin ağırlığı var. “Psikiyatristlerin kontrolünde olur” diye hissediliyor bazı şeyler. Şimdi tabi uygulamada nasıl yürüyeceğini bilemiyoruz.  Bir de biraz önce savunduğum gibi karşılıklılık ilkesi olmalı. Yani bir psikiyatrist bir sağlık kliniği açacaksa, ekip içinde mutlaka psikolojik danışmanın da yer alması gerekir. Bu keyfi olmamalı. Sanki burada tek taraflılık var. Bir psikolojik danışman tek başına özel merkez açamaz, mutlaka bir psikiyatrist olacak. Ama aynı şey psikiyatrist için de geçerli olmalı. Yani orada bir ekip içinde bir psikiyatrist de olabilir, psikolog da olabilir, psikolojik danışman da olabilir. Ama psikolojik danışmanı çalıştırıp çalıştırmama gibi bir keyfiyeti olmamalı. Mutlaka şöyle bir ekip birlikte açabilir gibi. Bunlar çok net değil. Daha çok psikiyatristler kendi kontrolünde olsun istiyorlar. 

Bunun dışında tabi bizim ülkemizde psikolojik yardım mesleklerinde biraz pastadan pay kapmak gibi düşünülüyor. Çünkü psikiyatristlerden bize (ben genel başkanlık dönemimde de çok mücadele ettim) “Psikolojik danışmanlar kendilerini ‘terapist’ zannediyorlar. Özel merkez açıyorlar. Bizim işimizi elimizden alıyorlar. Bunlar özel merkez açmasın. Bunlar sadece okullarda çalışabilir. Bu yüzden psikolojik danışma kavramı kalksın sadece rehberlik kavramı kalsın” diye. Onun için programlardan psikolojik danışma ismini çıkarmaya çok uğraştılar. Bunlar hep psikiyatristlerin çabasıyla oldu. Hatta bizim programlarımız psikolojik danışma ve rehberlik idi, rehberlik başa alındı. Okullarda psikolojik danışman tanımı kalktı, rehberlikçi tanımı geldi. Bu işler hep psikiyatristlerin çabasıyla oldu. Ben YÖK’teki tüm komisyon üyelerine mektup yazdım, genel başkanken. Ama YÖK’te onlar çoğunluktaysa, oylamada onların dediği oluyor. Ama baktığınız zaman psikiyatristler de bizim işimizi yapıyor. Yani biz diyoruz ki bu bir ekip işiyse biz zaten gelen bir danışmanı eğer bizi aşan bir sorunu varsa psikiyatriste sevk ediyoruz. Çünkü bizim ilaç kullanma yetkimiz de yok. İlaçlık bir şey gerekiyorsa ya da daha komplike bir sorunsa psikiyatriste yönlendiriyoruz. Ama hiçbir psikiyatrist kendisine gelen bir şeyi “bu bir psikolojik danışmanla çözümlenebilir” deyip bize yönlendirmiyor. Ben şimdi psikiyatristlerin tabelalarına bakıyorum. “Psikolojik danışma yapılır” yazıyor. Ama gönderdiğiniz kişiyi beş dakika bile dinlemiyor, yani psikolojik danışma yapmıyor, ilaç veriyor. Ya da bakıyorsunuz bizim çalışma konularımızda konferanslar veriyorlar. Yani sınava hazırlık, sınav kaygısı gibi (ileri düzeyde olmadığı zaman bizim çalışma konularımız) verimli çalışma, zamanı iyi kullanma gibi konularda da psikiyatristler ahkam kesiyorlar. Bunun için psikiyatristler de genel olarak şöyle algı görüyorum : “Biz daha fazla eğitim görüyoruz. Çok uzun süre emek veriyoruz. Biz her hakka sahibiz ve bu yetkiler bizde olmalıdır”. Bu çok bilimsel bir tutum değil. Karşılıklılık olmalıdır. Onlar da biz olmadan danışma merkezi  açmamalılar. 

11) Psikolojik danışmanların bir meslek yasası ve bir meslek odasına sahip olması neden gereklidir ? Sizce meslek yasasına sahip olması için atılan adımlar yeterli midir ?

Binnur Yeşilyaprak: Daha önce de açıkladım biraz. Bu çok uzun bir süreç. 2000’li yılların başından beri uğraşıyoruz, meslek yasası ve meslek odası için. Meslek yasası çıkarsa meslek odası olabiliyor. Meslek odasının önemi nedir ? Çalışma lisansı verebiliyor. Yani şu anda dernek bir çalışma lisansı veremiyor. Aynen Tabipler Odası’nda olduğu gibi bir doktor bir muayene  açmak isterse oradan bir çalışma lisansı almak zorunda. Bu da size denetleme yetkisi veriyor. Ya da etiğe aykırı bir uygulama yapıldığı zaman, siz onun çalışma lisansını iptal edebiliyorsunuz, meslek yasası ve meslek odası olduğunda. Onun için bu biraz sınırları netleştiriyor. Toplumda bu hizmetlerin denetimini sağlıyor. Böylece hizmetlerin kalitesi de artıyor. Bu açıdan önemli. Dernek sadece öneri anlamında size bir şey önerebilir. Ama sizi çalışmaktan men edemez. Yani şu anda psikolojik danışma merkezlerinin birçoğu da etik ilkelere uymuyordur ama derneğin buna bir yaptırımı söz konusu değildir. Ama meslek odası olsak, onların çalışma lisansını iptal edebiliriz. Onun için bir mesleğin gelişmesi o anlamda meslek yasası ve meslek odasıyla çok ilişkili. Çünkü o zaman belli kriterlere göre o mesleğin toplumda icra edilmesini siz denetleyebiliyorsunuz. 

12) Disiplinler arası çalışmaya gerek var mı ? Sizce PDR alanı hangi mesleklerle ve alanlarla işbirliği içinde çalışmalıdır ?

Binnur Yeşilyaprak: Evet, disiplinler arası çalışmayı sonuna kadar destekliyorum ben. Bizim alanımızda çok katı olanları onaylamıyorum. Çünkü bir duruma farklı disiplinlerin zenginliği ile bakmak görüş açınızı genişletir. O işi daha iyi yapmanızı sağlar. O nedenle bir psikolojik danışmanın ilgi duyduğu alanda, mesela sanat alanında kendini geliştirebilir, felsefe alanında geliştirebilir, sosyoloji alanında geliştirebilir, yani bunların hepsi insanla ilgilidir. Bir insanı anlamak ve yardımcı olmak için size yeni bir şeyler katar. Onun için ‘açık kapı yüksek eşik’ deriz biz. Yani, ilgi duyuyorsa gelsin. Ama ön koşulları vardır. Bu bilimsel hazırlık mı gerektiriyor, sertifika mı gerektiriuor, ne gerektiriyorsa onları sağladıktan sonra o alanda da ilerleyebilir.

Bir de bizim alanda bu günlerde tartışılan şu nokta var: Şimdi bir eğitim verilirken, efendim bu eğitime sadece alan mezunları gelsin. Bir eğitime herkes gelebilir bana göre. Önemli olan bu aldığı eğitimle bir sertifika alıyorsa, bu belgeyle bir işyeri açıyor ve bir iş yapıyorsa asıl bunun denetlenmesi lazım. Yani ben bir ev hanımıyım diyelim ki psikolojik danışmayla ilgili bir seminere katılmak istiyorum. Çünkü çocuklarımı daha iyi anlamak istiyorum, eşimle ilişkilerimi geliştirmek istiyorum. Yani neden engel olasınız ki buna. Ama burada alandakilerin kaygısı “Efendim bu sertifika alıyor, sonra ben danışmanım diye çalışıyor”.  İşte meslek yasası o noktada denetleyebilir. Ya da bir öğretmen gelmek istiyor. Bir öğretmenin psikolojik danışma alanında donanımları varsa çok daha iyi bir öğretmen olabilir. Biz o öğretmeni neden engelleyelim ? Gelip bu eğitimden yararlanacak, belki öğrencilerine daha yararlı olacak. Onun için eğitimde disiplinler arası böyle bir şey. Kendinizi geliştirebilirsiniz. Bir alana ilgi duyuyorsunuzdur, ondan yararlanırsınız. Çok farklı bakış açıları sağlarsınız ve alanınızda daha donanımınız artar. Ama tutup da o alanda yetersiz eğitimle bu işi yapamazsınız dediğinizde elbette haklısınız. O zaman o yaptığı işi denetlemeniz gerekiyor. Onun için disiplinler arası geçişlere ben sıcak bakıyorum. Disiplinler arası çalışmanın insanı zenginleştireceğini düşünüyorum.       

Ankara Üniversitesi PDR Topluluğu’na yaptığı katkılar için teşekkür ederiz ☺    

NOTLAR :

1) Bu çalışma 08.03.2019 tarihinde “www.edbatoplulugu.com” adresinde yayınlanmış olup 9164 okunma sayısına ulaşmıştır. “www.edbatoplulugu.com” sitesinin güncellenmesi kapsamında kapatılmasından dolayı içerikleri de bu siteye 14.07.2023 tarihinde taşınmıştır.

2) Yazının altındaki okunma sayacı 22.11.2023 tarihinde aktif edilmiştir. Burada belirtilen sayı (9164) ile okunma sayacındaki sayının (alttaki) toplamı yazının gerçek okunma sayısını vermektedir. 

3) EDBA Topluluğu hem “www.edbatoplulugu.com” hem de “www.edbaacademy.com” sitesinin sahibidir. “www.edbatoplulugu.com” sitesi yerine yazılar artık eğitim ve yayın kuruluşumuz olan EDBA Akademi’nin resmî sitesi “www.edbaacademy.com”da yayınlanacaktır.

Okunma Sayısı: 4
Facebook
Pinterest
Twitter
LinkedIn