Sunum : Zeynep Mertoğlu
Video Kaydı : Firanur Bedir
Soru Hazırlama ve İçerik Editörü : Alper Emre Karaman
Röportaj Tarihi : 12 Haziran 2023
Yayın Tarihi : 30 Eylül 2024
Prof. Dr. Nilüfer Voltan Acar kimdir ?
Hacettepe Üniversitesi’nde Temel Bilimler Sertifikası’nı 1971 yılında tamamlayan Nilüfer Voltan Acar 1974’te Psikoloji ve sosyolojide yan dal yapmıştır,. Yine 1974’te ve aynı üniversitede Sosyal Çalışma bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 1975 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında bilim uzmanı unvanı almıştır. 1975 yılında Fullbright bursuyla Amerika Birleşik Devletleri’nde Utah Üniversitesi’ne Sosyal Çalışma Mezuniyet Sonrası Okulu’na gitmiş ve burada Kişisel Çalışma, Evlilik ve Aile Danışması alanında 1977 yılında M.S.W. derecesi almıştır. Bu dereceden sonra Türkiye’ye geri dönmüş ve Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında asistanlığa başlayarak bu alandaki doktorasını 1980 yılında tamamlamıştır. 1985 yılında Psikodrama asistanı belgesi almıştır ve 1994 yılında kadar psikodrama eğitimlerine ve gruplarına devam etmiştir.1994 yılında Alman Moreno Enstitüsü ve Ankara Üniversitesi işbirliğindeki psikodrama eğitimini tamamlayarak Psikodrama yöneticisi ünvanını almıştır.
Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında 1987’de doçent, 1995 yılında ise profesör olmuştur. Gestalt Network Enstitüsü’nde Gestalt Terapi alanında gördüğü eğitimden 2001’de tamamlama belgesi ve 2004’te yeterlik belgesi almıştır. 2011-2012 Akademik yılında Hacettepe Üniversitesi Bilim ödülünü almıştır.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği’nin kurucu üyelerindendir. 1990’lı yıllarda üç dönem derneğin genel başkanlığını yürütmüştür.
Röportaj Soruları ve Cevaplar
1) Ruh sağlığı, eğitim bilimleri ve sosyoloji bölümleri arasında disiplinler arası bir dayanışma olmalı mıdır ? Bu bölümlerin birlikte araştırmalar yapıp topluma yönelik projeler üretmesine nasıl bakarsınız ?
Nilüfer Voltan Acar : Sosyoloji dediğiniz şey sosyal çalışmadır. Sosyoloji ve psikoloji kuramsaldır. Sosyal Çalışma ve psikolojik danışma birbirine benzer, aralarında sadece yaklaşım ve model farkı vardır. Sosyal çalışma medikal modele dayalıdır. Sosyal çalışma mikro, mezzo ve makro düzeydedir. Mikro düzey bireysel psikolojik danışma ile aynıdır, mezzo düzey grupla psikolojik danışmadır, makro düzeyi ise toplum kalkınması ve sosyal eylem oluşturur. Birey ve grupla psikolojik danışma zaten sosyal çalışma ile örtüşür. Dolayısıyla sosyoloji demek yerine sosyal çalışma deseniz daha iyi olur. Sosyoloji teoriktir.
Tabi ki ekip çalışması gerekir ama Türkiye’de maalesef herkes pastadan bir pay alma peşinde koşuyor. Senin işin benim işim gibi. Mesela ben dernek başkanlığı yaparken çok çabaladık. Devlet personel yasasında psikolojik danışman kadrosu hala yok. Ama mezun vermemesine rağmen pedagog kadroları var. 1983 yılında YÖK yasasıyla birlikte İstanbul Üniversitesi Pedagoji bölümünü ve Dil Tarih Fakülteleri’nin Pedagoji bölümleri kapandı. Onlar bir gecede psikolojik danışma alanı oldular. Dolayısıyla pedagoglara tanınan tüm hakların psikolojik danışmanlara geçmesi gerekiyor. Nitekim Adalet Bakanlığı’nda Aile ve Çocuk Mahkemeleri’nde pedagog istihdam edilir deniliyordu. İşte o pedagoglar artık psikolojik danışma mezunu olarak kabul oldu. Daha önceleri bir eğitim kurumunda çalışırken Adalet Bakanlığı’ndan YÖK’e yazdım. YÖK’te bir zat-ı muhterem öğretmenlik sertifikası olan herkes pedagog olur diye cevap vermiş. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı da biyolog, torna tesviyeden mezun olup da öğretmenlik sertifikası olanları atamışlardı. Sonradan yanlıştan döndüler. Şimdi pedagog kadrolarına psikolojik danışma mezunları atanıyor. Ama dediğim gibi devlet personel yasasında maalesef bizim kadro karşılığımız yok. Rehber öğretmenlik kadrosu, bir kadro unvanıdır. Psikolojik danışman değildir. Nitekim alan dışından olanlar sosyoloji mezunları ve felsefe mezunları rehber öğretmeni olarak atandı ve özel okullarda maalesef – milli eğitime bağlı ama – daha az ücret ödesinler diye alan dışı kişileri istihdam ediyorlar. Bunu da nereden anlıyorum ? Aşağı geliyorlar mesela okullardan eğer beni tanımıyorlarsa alan dışı eğer beni tanıyorlarsa bizim alandandır.
Zeynep Mertoğlu : Yani diyorsunuz ki aslında bu üç alan birlikte çalışmalı. Fakat sosyoloji yerine sosyal çalışmacı kavramının kullanılması gerektiğini söylediniz.
Nilüfer Voltan Acar : Kavramı değil mezun. Yani sosyal hizmet alanından mezun olanlar.
Zeynep Mertoğlu : Sosyolojinin daha teorik olduğunu ifade ettiniz. Onun dışında pedagoji bölümünün kaldırıldığını ve psikolojik danışmanlara ait bir kadro oluşturulması gerektiğini ifade ettiniz.
Nilüfer Voltan Acar : Derneğin (Türk PDR Derneği) yıllardır çalışmaları var bu konuda biliyorsunuz ama devlet personel yasasında bir karşılık bulmak o kadar kolay değil.
2) Bir okulun öğrenciye kazandıracağı davranış hedefleri ne olmalıdır ? Bu hedefleri okulda, evde ve sokaktaki (ev ve okul dışı yerler) kazanımlar olarak gruplarsak neler söylersiniz ?
Nilüfer Voltan Acar : O kadar güzel bir soru sordunuz ki, gülümsüyorum. Ben rahmetli Feriha Baymur’un öğrencisiydim. En son da doktora öğrencisiydim. Bu alanı (psikolojik danışma alanını) Hasan Tan ile birlikte Türkiye’ye getiren kişidir. Feriha Baymur bizi yetiştirirken program geliştirmeci olarak … (video kesilmiş)
Kişiler arası ilişkiler dersi vardı. Eskiden anlatırlardı. Ama dediğim gibi tam böyle hedefler şunu şunu yapmayı öğrenmek, analiz etmeyi öğrenmek gibi hedefler koyulur ya, ben onları ifade edemeyeceğim. Çünkü program geliştirme bilgim hiç yok.
Zeynep Mertoğlu : Peki. Genel olarak davranış hedefleri ne olmalıdır dediğimizde bunlar genellikle program geliştirmeyi benimseyen ve bu alanda kendisini geliştiren kişilerin vermesi gereken bir cevap olduğunu söylediniz.
3) Adab-ı Muaşeret (Görgü Kuralları) dersi sizce yeniden okul programlarında yer almalı mıdır ? Böyle bir ders yeniden Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına konursa kazanım düzeyinin sadece bilgi aşamasında değil davranış aşamasında da oluşabilmesi için nasıl bir pedagojik yaklaşım izlenmelidir ? (Yani yere çöp atmamalıyız bilgisini öğrenip bunu sınav kağıdında yazmakla kalmayıp bu davranışı kazanmak ve alışkanlık hale getirmek aşamasında eğitim adına öğretmenlere ve ebeveynlere düşen görevler nedir ?)
Nilüfer Voltan Acar : Türkiye’de bir birleşik kap durumu var. Siz de söylediniz. Aile ve öğretmen dediniz. Ailede çocuk görmüyorsa ; diyelim ki babası ters yönde araba kullanıyor ve hızlı gidiyorsa, siz çocuğa istediğiniz kadar trafik kuralı öğretin. Şimdi ben kendimden örnek vereyim. Gençken yerde kâğıt varsa toplardım. Toplamamın sebebi ise lisede o zamanlar çöpçü dediğimiz bir hocamız vardı. Biz gençken ona çöpçü derdik ama onun davranışını içselleştirmişiz. Hala daha da görsem toplarım. Kızım 3-4 yaşındaydı o da toplardı. Bir gün anne dedi ben onların çöpçüsü müyüm ben topluyorum onlar atıyor dedi. Yani aile okul önemlidir ama çevrede çok çok önemlidir. Ailede ya da okulda öğrendiklerimizi çevre uygulamıyorsa ki toplumumuz son 20 yılda kaos toplumu haline geldi. Dolayısı ile istediğiniz kadar adab-ı muaşeret dersi koyun hiçbir şey ifade etmez. Cumhuriyet dönemi konulan adabı muaşeret dersine o dönem halkının ihtiyacı vardı. Yeni bir toplum yeni bir cumhuriyet için bir fedakarlık yapmak öğrenmek hevesindeydi insanlar. Ama şimdi insanlar niye öğreneyim ki diyor.
Zeynep Mertoğlu : Siz böyle konuşunca konu biraz karamsar bir yere gidiyor gibi hissetim ben. Bunu düzeltmeye başlamak için neler yapabiliriz ?
Nilüfer Voltan Acar : Dizi filmler politikanın ürünüdür. Bizim zamanımızda Süper Baba vardı, Yabancı Damat, Asi vb. oralardan bir şey öğreniyordunuz ama şimdiki dizi filmler şiddet içerikli. Tam tersi öğrendiğimiz şey toplum düzenine uymamak. Ben izlemiyorum izlettirmiyorum. Dolayısı ile sosyal medyalarda bunların ele alınması gerekiyor. Bunlar dikkate alınmazsa istediğin kadar evde ya da okulda eğitim ver bir sonuca ulaşamazsın.
Zeynep Mertoğlu : Aslında dizi ve filmler bizim bilişsel düzeyimizi çok fazla etkiliyor. Bunu değiştirdiğimiz zaman da davranış ve duyguda değişiklik olacağını söylüyorsunuz.
Nilüfer Voltan Acar : Evet.
Zeynep Mertoğlu : Peki teşekkür ederim cevabınız için
4) Bir öğretmen öğrenciye sınır koyarken nasıl yaklaşmalıdır ? Öğrenci velisiyle öğrenci ile ilgili sorunlar hakkında işbirliği yapılırken nasıl iletişim kurulmalıdır ?
Nilüfer Voltan Acar : Eyvah ! Son yılların en büyük sorunu bu. Karşılıklı etkileşim sonucu ortaya çıkabiliyor. Benim doktora tezim “güvengenlik” ile ilgiliydi yani hayır diyebilme sınır koyabilme vb. belki psikoeğitsel gruplar olarak özel amaçlı gruplar olarak düşünülebilir güvengenlik. Atılganlık deniyor bende vakti ile öyle derdim ama her atılgan insanın öz-güveni olmayabilir. dolayısı ile güvengen yani Türkçede biliyorsunuz “–gen, –gan” ekleri ile isim türemiştir. Güvenmekten de güvengen olabilir diye düşündüm. İnsan hayır demeyi ve sınır koymayı bilir. Kendi duygularını ifade eder karşısındakini kırmadan. Ben dili kullanmayı bilir. Dolayısı ile bunun eğitimi verilir ise öğretmenlerimize iyi olur ama öğretmenlere gelene kadar aileye sınır koymak lazım. Çocuk tuvalet terbiyesi olurken kakasını yaptığında aferin diyoruz. Ne yaparsa aferin diyoruz. 50 yaşındaki adam bana aferin demediniz dedi. Afedersiniz ama 50 yaşına gelmiş birine aferin demezsiniz. Bu insanda belli ki süper-ego iyice gelişmemiş, süper-ego gelişseydi kendi kendine “aferin” içinden derdi.
5) Gestalt terapi hakkında ne düşünüyorsunuz ve psikolojik danışmadaki yeri ne olmalıdır ?
Nilüfer Voltan Acar : Ben 9 yıl Gestalt terapi eğitimi aldım. Tam benim kişiliğime göre çok çabuk sonuç alınabilen bir yaklaşım. Özellikle yasta ve ani ölümlerde vedalaşamamış, helalleşememiş kişilerde bitirilmemiş işlerin bitirilmesi açısından çok verim alıyorum. Tabii, temas biçimlerini anlamak çok önemli. Ayrıca anı yaşamayı öğretiyor Gestalt. Bütüncül bir yaklaşım ve bu açıdan düşünüldüğünde sosyal psikolojiden de köklerini alıyor (Alan kuramı). Birçok kavram da biyolojiden gelmiştir (Homoestasis, hazmetme v.b.). Tam bana göre bir yaklaşımdır.
Son Bölüm : Nilüfer Voltan Acar’dan Psikolojik Danışmanlara Tavsiyeler
- Eğer psikolojik danışman olacaksanız, eğer insana yardım mesleği edinecekseniz önce kendi terapi sürecinizden geçmeniz lazım. Eğer siz kendinizi bilmezseniz, kendinizin farkında olmazsanız bir başkasına da yardım edemezsiniz.
- Ne olur “danışmanlık” demeyin. Maalesef 2002 yılında YÖK’ün kararıyla birlikte “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık” diye bölümümüzün adı değiştirildi. Bunu ben kitaplarımda da yazdım. Danışmanlık derseniz bu yoğurtçuluk gibi olur. Danışmanlık konsültasyona eşittir. Psikolojik danışmanın içinde bir alandır. Oysa psikolojik danışma konsültasyonu da ilgilendirir, psikolojik danışmayı da, değerlendirmeyi de, refere etmeyi de. Dolayısıyla ne olur mesleğimize sahip çıkacaksak psikolojik danışmanlık demeyin.